-
1 haber
haber Nachricht f, Meldung f; Mitteilung f;haber ajansı Nachrichtenagentur f;-diğini haber almak erfahren, dass …;haber atlamak eine Nachricht verfehlen/auslassen;haber çıkmamak nichts verlauten lassen;-e haber etmek jemanden informieren, unterrichten;haber geçmek Nachricht durchgeben;-e haber uçurmak jemandem umgehend Bescheid geben; fam jemandem etwas stecken;-i -e haber vermek jemandem etwas (A) mitteilen; jemanden benachrichtigen; melden (A); informieren (-e … hakkında jemanden über A); ein Anzeichen sein (-i dafür, dass …);habere göre dem Vernehmen nach;-den haberi olmak wissen von; unterrichtet sein von; im Bilde sein;kara haber Trauernachricht f; Hiobsbotschaft f;bugün ne haber var? was gibt’s heute Neues?;haber ver! oder haberlerini yolla! lass von dir hören!;(-den) ne haber? wie steht’s (mit)? -
2 haber
депе́ша (ж) но́вость (ж)* * *изве́стие, сообще́ние, но́востьhaber almak — получа́ть сообще́ние / изве́стие
alınan haberlere göre — по полу́ченным све́дениям
haber atlamak — получа́ть сообще́ние / изве́стие
haber bülteni — но́вости (краткая информация по радио, телевидении о после́дних собы́тияхдня в стране и за рубежом)
haber çıkmamak — не поступа́ть - о сообще́нии (о ком-чем-л.)
haber geçmek — по те́лексу / телефо́ну ( о сообщении)
haber göndermek — оповеща́ть
haberi olmak — знать, иметь све́дения (о ком-чем-л.)
bundan haberim yok — я не зна́ю об этом
haber salmak / yollamak — сро́чно извеща́ть
haber uçurmak — а) сообща́ть по секре́ту, та́йно оповеща́ть; б) неме́дленно сообщи́ть / извести́ть
haber vermek — сообща́ть, информи́ровать
dış haberleri — иностра́нная хро́ника
dünya haberleri — междунаро́дные собы́тия
kara haber — печа́льная весть
resmî haber — официа́льное сообще́ние
Türk haberler ajansı — Туре́цкое информацио́нное аге́нтство
••çocuktan al haberi — погов. уста́ми младе́нца глаго́лет и́стина
-
3 haber
"1. news, information, message, word. 2. knowledge. 3. formerly, gram. predicate. - ajansı news agency. - alma mil. intelligence. - almak 1. /ı/ to hear, learn, get word of. 2. /dan/ to hear from. - atlamak to miss a news scoop; to fail to print an item. - atlatmak to scoop the news, get a scoop on the news. - bülteni news bulletin, news report; newscast. - çıkmamak /dan/ not to hear anything (from, about). - filmi newsreel. - geçmek to send out a news report or communiqué (by fax, telephone, etc.). - göndermek /a/ to send a message (to). - güvercini carrier pigeon, homing pigeon. - kaynağı news source, source. - kipi gram. indicative mood. - merkezi 1. mil. command post. 2. news bureau, news center, news desk. 3. information bureau. -i olmak /dan/ to be informed of, know about. -in olsun! colloq. You should know!/You should be informed! - salmak/yollamak /a/ colloq. to send a message or news to. - sızdırmamak not to let any information leak out. - sütunu news column. - toplamak to gather news. - uçurmak /a/ 1. to send a message to (someone) secretly. 2. to send an urgent message to. -im var. I know about it.... - ver! /dan/ colloq. Give me the lowdown on...!/Give me the news about...! - vermek 1. /a/ to tell, let (someone) know, inform. 2. /ı/ to indicate that..., show that..., be a sign that.... - yetiştirmek /a/ to get the news or a message to (a place) on time. -im yok. colloq. I know nothing about it./I haven´t heard it." -
4 kara
"1. black. 2. dark-complexioned, swarthy. 3. phot. negative. 4. bad; unlucky. -lar bağlamak to put on mourning; to wear mourning. - beniz/benizli swarthy, dark-complexioned. - cahil grossly ignorant. - cümle colloq. the four arithmetical operations. - çalı person who breaks up a friendship by carrying tales. - çalmak /a/ to slander. -ları çıkarmak to come out of mourning. - damaklı obstinate. - damar anat. vein. -sı elinde slanderer, maligner. - et lean meat. -lar giymek to put on mourning; to wear mourning. - gün black day; time of trouble. - gün dostu true friend, friend who sticks by you when you´re in trouble. - haber news of a death or disaster. -/kötü haber tez duyulur. proverb Bad news travels fast. - haberci bringer of bad news. - kaplı kitap colloq. 1. one´s chief reference book, one´s bible. 2. law book. - kara düşünmek to brood. - kaş (someone) who has big black eyebrows. (aralarından) - kedi geçmek (for two friends) to start behaving coolly to each other. - kuru swarthy and skinny. - kuvvet the forces supporting reaction and religious fanaticism. - liste blacklist. - listeye almak /ı/ to blacklist. - maşa small, dark, and thin girl or woman. - mizah black humor. - oğlan 1. swarthy boy. 2. gypsy. - sakız pitch. - sürmek /a/ to slander, blacken (someone´s) reputation. - tahta blackboard. - talih misfortune, bad luck. - toprak black soil, chernozem. - yağız swarthy (young man). - yas deep mourning. - yüz dishonor, disgrace, ignominy. - yüzlü dishonored, disgraced, in disgrace." -
5 ağız
\ağız ağıza konuşmak unter vier Augen sprechenağzı kulaklarına varmak ( fam) von einem Ohr zum anderen strahlenağzından çıkmak ( söz) entfahrenağzından kaçırmak ausplaudern, sich verplappernağzını tutmak den Mund halten; ( sır vermemek) dichthaltenbirinin ağzını aramak [o yoklamak] jdn aushorchenbirinin ağzını burnunu dağıtmak jdm die Fresse polierenbirinin ağzını sulandırmak ( fam) jdm den Mund wässrig machenbirinin ağzını tıkamak ( fam) jdm das Maul stopfen\ağızlara sakız oldu sein Name war in aller Mundeelden ağıza yaşamak von der Hand in den Mund lebenilk \ağızda paranın yarısını ödedi beim ersten Mal zahlte er die Hälfte des Geldesuçurumun ağzında am Rande des Abgrundes
См. также в других словарях:
haber geçmek — teleks, telefon vb. ile bilgi iletmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
haber — is., Ar. ḫaber 1) Bir olay, bir olgu üzerine edinilen bilgi, salık Çırağın bir şeyden haberi yok. M. Ş. Esendal 2) İletişim veya yayın organlarıyla verilen bilgi Televizyonda dünya haberlerini izledi. 3) Bilgi Sanattan haberi yok. 4) dbl., esk.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ağızdan ağıza dolaşmak (veya geçmek) — bir sözü herkes birbirine söylemek Gazeteye yansıyan haber ağızdan ağıza geçerken açıklığını hemen hemen tamamen kaybetmiştir. Halikarnas Balıkçısı … Çağatay Osmanlı Sözlük
çıkmak — den, ar 1) İçeriden dışarıya varmak, gitmek Ortalık ağarırken bir arkadaşımla yorgun adımlarla konaktan çıktık. F. R. Atay 2) nsz Elde edilmek, sağlanmak, istihsal edilmek Bu mülakatımızdan esaslı bir netice çıkmadı. Atatürk 3) nsz Bir meslek… … Çağatay Osmanlı Sözlük
gitmek — e, der 1) Bir yere doğru yönelmek 2) den Bir yerden veya bir işten ayrılmak 3) Çıkmak, ulaşmak Bu yol nereye gider? 4) Belli bir amaçla bir yere devam etmek veya bir işle uğraşmak Her gün çalışmaya gidiyor. 5) nsz Sürmek, devam etmek Ama böyle… … Çağatay Osmanlı Sözlük
söz — is. 1) Bir düşünceyi eksiksiz olarak anlatan kelime dizisi, lakırtı, kelam, laf, kavil 2) Bir veya birkaç heceden oluşan ve anlamı olan ses birliği, kelime, sözcük 3) Bir konuyu yazılı veya sözlü olarak açıklamaya yarayan kelime dizisi Yer yer… … Çağatay Osmanlı Sözlük